Donere Kim sahip cikacak….!!!

Pizza’yı İtalyanlar icat etmiş ama bugün sektörün sahibi Amerikalı dev pizza zincirleri. Ninja kaplumbağalar her acıktığında pizza söylüyor, neşeyle yiyor, çünkü pizzanın arkasında duran biri var. Hamburgeri Almanlar icat etmiş, adı da Hamburg’dan geliyor. Hamburgerin sahibi bugün Amerikalı dev hamburger zincirleri. Herkese üç öğün hamburger yedirmek için dükkan açıyor, reklam yapıyorlar. Temel Reis her dara düştüğünde konserve ıspanak açıp yiyor, çünkü ıspanağın sahibi var, Temel Reis karakterini Amerikalı ıspanak üreticileri birliği yaptırmış, ıspanağı tüm çocukların beynine işliyor.

Bir ürüne “sahip olmak” için tapu, tescil gerekir, ama “sahip çıkmak” için pazara hakim olup para kazanmak yeter. Bu açıdan bakınca dönere kimsenin sahip çıkmadığını görüyorum. Döner müthiş güçlü bir ürün. Avrupa’da hamburgerin pizzanın satışını etkiledi, korkularından yasaklıyorlar. Ama döner herkese mal olduğu için sahipsiz. Döneri icat eden İskender Efendi’nin torunları bırakın patentini almayı, “İskender” adını bile zor tescil ettirebildiler. Yarın Amerikalı dev zincirler hamburgere, pizzaya yaptıkları gibi dönere sahip çıkarsa, arkasından bakarız. O bakımdan Avrupa Türk Döner İmalatçıları Derneği çok önemli bir işi üstlendi, Türkiye’de devletin, sektörün yapmadığını yaptı, dönere sahip çıktı.

Perakendede hemen her sektörde zincirleşme var. Zincir olunca iş büyüyor, ucuza alıyor, verimli işletiyor, iyi yönetiyor, ucuza satıyor, güçleniyor, güçlendikçe daha da büyüyor. Kahraman bakkalın süpermarket karşısında şansı yok. Kendi sektöründe henüz zincirleşme yoksa bile kimse kendini kandırmasın, her sektör zincirleşecek. Şimdi kendi dükkanında patron olan işletmeci, dükkanını kaparsa zincirlerde tezgahtar olmak için bile zorlanacak. Ama müstakil işletmeciler bir marka altında birleşir, iyi yönetim, etkin tanıtım yaparsa kendileri de zincir olur, zincirler karşısında dayanırlar. Bunu yapmanın yolu franchise. Biri aklını, markasını, yöntemini veriyor, diğeri yerini, parasını, emeğini koyuyor, birlikte kazanıyor ve paylaşıyorlar. Franchise bağımsız işletmecilerin kurtuluş yoludur. Herkesten iyiyse franchise verip büyümeli, değilse birinden franchise almalı, başka yolu yok.

Franchise işini Amerikalılar bulmuş, hemen her sektörde uygulayıp dünyaya yaymışlar. Onlar franchise işini iyi biliyor, ürünü kendilerine uyduruyorlar. İtalyanın pizzasını, Almanın hamburgerini, Meksikalının tacosunu Amerikalı almış, dünyaya yaymış. Döneri Almanya’da Yunanlılar Gyros diye şişe taktı, elektrikli testereyle kalın kesti tutmadı; Amerika’da Yahudiler Gyro diye kesti, dondurdu, porsiyonluk paketledi, elektrikli ızgarada pişirdi, tutmadı. Avrupa’da Türkler Döner adını koydu, üstün lezzetle etkileyici show bir araya geldi, iş tuttu. Şimdi organize olup, markalaşıp, yaygınlaşmanın vakti geldi. Eğer bunu hemen şimdi Türkler yapmazsa, yarın Amerikalılar yapar. Çünkü dönerin gücünü gördüler ve franchise işini onlar iyi biliyorlar.

Döneri yaygınlaştırmak için tabi ki hammaddeye, üretime, dağıtıma, işletmeye, sunuşa, tanıtıma hakim olmak, işi bilmek gerek. Ama döner işini bilmek başka şey, franchise işini bilmek başka şeydir. Döner dükkanını iyi işletmek için malzemeye, mutfağa, elemana, müşteriye dikkat etmek yeter. Franchise işini iyi yönetmek içinse tedarike, insana, kaliteye, finansa, bayi ilişkisine, müşteri algısına, yayılmaya hakim olmak gerekir. Döner franchise ile yayılacaksa, Amerikalıların yöntemini uygulamak zorundayız, deneme yanılmaya harcayacak zamanımız yok.

Franchise vermenin detayını bırakır da özüne bakarsak, iki şartı olduğunu görürüz. Birincisi, dükkan iyi kazanmalı. Hani bazı dükkanlar bereketlidir, iki ev geçindirir. Franchise işletmeler de böyle iyi satan, iyi kazanan yerler olmalı. Çünkü dükkandan hem franchise veren, hem franchise alan geçinmeli. Eğer sıradan bir perakende konsepti oluşmuşsa o işten franchise olmuyor. Kurulsa da yürümüyor. Taraflar yeterli para kazanamayınca birlik dağılıyor. İkinci şartı ise dengeli paylaşmak. Keser franchise verenin elinde olduğundan, bazen fazlaca kendine yontar. Oysa sağlıklı ve uzun ömürlü bir ilişki ancak kazanılan para dengeli paylaşılırsa yürür. Franchise veren hakkından fazlasını isterse oyun bozulur. Franchise alan söz dinlememeye, para ödememeye, dışarıdan mal almaya başlar. Tersi olur, franchise alan, verenin payını ödemezse yine ilişki bozulur, tabela iner. Keser franchise verenin elinde olduğuna göre, dengeyi kurmak da ona düşüyor. Herkes hak ettiğini aldığı sürece iş sorunsuz yürür.

Franchise işinin esasen üç önemli parçası var. Standart, eğitim, denetim. Franchise verenin işletmecilerine herkesten fazla para kazandıran tekniklerini, meslek sırlarını, işinin püf noktalarını güzelce yazıp, açıkça anlatıp, standart prosedürler haline getirmesi lazım. Gereksiz teferruata kaçmadan, kolay anlaşılır kitaplar haline getirmeli. Eğer anlatacak sırrı yoksa franchise vermemeli, bayilik vermeli. Eğitim sadece öğretimle kalmamalı, adeta insan fabrikası olmalı. Herkes başlangıçta ve iş süresince sürekli eğitim almalı. Markanın başarısını sağlayan felsefesi her neyse, herkesin kafasına sokulmalı. Denetim de önemli, her yerde aynı hizmet kalitesinin sağlanması için herkes, her iş sürekli denetlenmeli. Denetimin maliyeti de önemli, astarı yüzünden pahalı olmamalı. Belli denetim teknikleri uygulandığından makul maliyetle herkesi hizaya sokmak mümkün. Sistemsiz denetim yapıldığında herkesin başına bekçi dikmek gerekir ki bu da imkansız.

Franchise satmak, başka satışlara benzemez. Başka işlerde alıcıyı bulup razı edince iş biter. Franchise satarken alanı seçmek çok önemlidir. Çünkü markanıza işletmeci seçmek, kızınıza damat seçmek gibidir. Yanlış birine verdiğinizde başınız derde girer. Birkaç yanlış yaparsanız markanız silinir. Franchise alanları biz üç kategoriye ayırırız. Kurtlar, kuzular, kuşlar. Kurtlar işi zaten bilenlerdir, onların para kazanmak için markaya ihtiyacı yoktur. O nedenle de markaya para vermek istemezler. Piyasa fiyatının biraz üstünü talep etseniz yanaşmazlar. Kuzular işi bilmeyip yeni öğrenen, zamanını işine hasreden, gayretle çalışan, parasını işine yatıranlardır. Bunlarla çok sağlıklı ve uzun bir iş ilişkisi kurulur. Kuşlar işe heves eden, pek bir işten anlamayan, çalışmaya isteği olmayan, istese de beceremeyenlerdir. Bunlara franchise vermemek gerekir. Ama başvuranların çoğunluğu kuşlardır. Franchise veren dikkatli olmalı, markasını kurda kuşa yem etmemeli, kuzuları bulmalıdır.

Franchise sistemini kimin kurduğu da önemli bir fark getirir. Dünyadaki binlerce franchise marka, perakendeden veya üretimden yola çıkmış olmasına göre, “iş” veya “ürün” franchise sistemi diye iki ana gruba ayrılıyor. Eğer birkaç döner dükkanı olan bir işletmeci markasını franchise verirse, tedarikçileri kapıştırır, en iyiyi en ucuza almaya bakar. Eğer bir döner imalatçısı franchise verirse, kendi malını en yüksek fiyata satmaya bakar. Perakendeci ile üreticinin düşman kardeş olduğu unutulmamalı. Aralarındaki sağlıklı çekişme ortamı dükkanın para kazanmasını sağlar. Perakendeci üreticiye teslim olursa para kazanamaz. Bir döner imalatçısı franchise zinciri kurarsa, işi dükkancının gözüyle de görüp yönetmelidir. Eğer imalat firmasının yönetiminde iki ortak, iki kardeş, baba-oğul varsa, biri mutlaka dükkanların kazançlı çalışmasından sorumlu olmalı ve imalatçıya karşı dükkancıların menfaatlerini savunmalıdır. Aksi takdirde nalıncı keseri hep kendine yontar, dükkanlar kazanamaz, marka yayılamaz.

Franchise vermek, mutlaka mükemmel bir sistem kurmak, bütün dünyaya yayılmak demek değildir. Önemli olan dükkan işletmeciliğinde belli bir üstünlük sağlamaktır. Az üstünlüğü olan az masrafla, az elemanla teşkilatlanmalı, yerel kalmalı, birkaç dükkana tabelasını asmalı, kendi bölgesindeki tanınmışlığı ve yakın destek verebilmesi sayesinde güç kazanmalı, para kazandırmalıdır. Çok üstünlüğü olan daha fazla yatırıma girmeli, daha büyük bir teşkilat kurmalı, çok sayıda dükkana tabelasını astırmalı, hepsine destek verebilmeli, tek bölge veya ülkeyle sınırlı kalmamalıdır. Franchise vermek için dev hamburger zincirleri kadar büyük başlamak gerekmez. Doğru strateji ile, doğru yönetim ve paylaşma anlayışı ile yola çıkıldığında zaten yıllar içinde büyüme kendiliğinden gelecektir.

Osman Bilge

Bir yanıt yazın