Blog

Omer Hayyam diyor ki:

Elimde olsa dünyayı küçümserdim;

İyisine de kötüsüne de yuf çekerdim;

Daha doğrusu bu aşağılık yere

Ne gelirdim, ne yaşardım, ne ölürdüm.

Niceleri geldi, neler istediler;

Sonunda dünyayı bırakıp gittiler;

Sen hiç gitmeyecek gibisin, değil mi?

O gidenler de hep senin gibiydiler.

Yahya Kemal’den Sessiz Gemi !!!

“Artik demir almak günü gelmisse zamandan…
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan…

Hiç yolcusu yokmus gibi sessizce alir yol…
Sallanmaz o kalkista ne mendil ne de bir kol…

Rihtimda kalanlar bu seyahatten elemli…
Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli…

Biçare gönüller!.. Ne giden son gemidir bu…
Hicranli hayatin ne de son matemidir bu…

Dünyada sevilmis ve seven nafile bekler…
Bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler…

Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden…
Birçok seneler geçti dönen yok seferinden…”

Atlantigin diger yakasindan Gulhis hanim yolladi , sarkisini dinlemeyi en cok sevdigim beste ile guftenin bu kadar uyumlu oldugu bir sarkidir..

Humeyra ve Timur selcuktan dinlemekte bir baska guzeldir…!!

BU “BÜYÜME” HALKA NEDEN YANSIMIYOR?

BU “BÜYÜME” HALKA NEDEN YANSIMIYOR?

Degerli Arkadaslar,
Her gun Turkiye buyuyor derken , siz bazen kendi kendinize biri bizimle dalgami geciyor  dediginizi duyar gibi oluyorum , Gungor hoca bu konuyu ele almis ve ekonomik acidan irdelemis !!
Onun yazisina gecmeden su anonim sozu hep hatirlayin..

“Büyüme ülke insanı için REFAH demektir. Bizde, beş harfli büyümenin dört harflik bölümünün yarattığı imkanlardan, yarattığı refahtan ülkenin küçük bir bölümü bol kepçe yararlanırken, kalan tek harflik bölümden ülkenin büyük bölümü ancak çay kaşığı kadar pay alabiliyor.”


Siyaset-Ticaret- medya seytan ucgeninde, mevcut anayasa ile siyaseti ele geciren yargi ve denetimide ele gecirdiginden es-dost ekonomisi ve yargi ve denetim adaletinin saglanmamis ve saydamligin olmamasi tabiki gelir adeletini bozuyor.. Hoca asagida esasinda onemli bir buyumenin olmadigini olsada gelir adaleti olmadigi icin bunun halka yansimadigini cok ama cok guzel izah etmis… !!


—————————–



1) Büyümüyoruz. Krizde indiğimiz çukurdan çıkıyoruz. Henüz tam olarak çıkamadık. 
Büyüme, sabit fiyat ile milli gelir artışından izlenir. 1998 yılı sabit fiyatları ile yılın ilk 6 ayındaki milli gelir rakamları şöyledir:
– 2008 49.5 milyar TL
– 2009 44.4 milyar TL
– 2010 49.0 milyar TL 

Görülüyor ki, henüz 2008 yılı milli gelir rakamına ulaşamadık. Fakat 2 yıl boyunca ülke nüfusu 74.7 milyondan 76.5 milyona yükseldi. Yüzde 2.5 arttı. Bu artan nüfus da sofraya oturdu. Gelir artmazken nüfus artarsa, sofradaki aşı daha çok insan paylaşmak zorunda kalır. Her birinin boğazına daha az aş girer.

2) Milli gelir rakamı artmıyorsa, açıklanan büyüme oranları yanlış mı? 
Kriz bizi çok üzdü. 2009 yılının ilk 3 ayında yüzde 14.6, ikinci 3 ayında yüzde 7.6, yılın ilk yarısında yüzde 12.2 oranında küçüldük. Bu yılın ilk 3 ayında yüzde 11.7, ikinci 3 ayında yüzde 10.3, yılın ilk yarısında yüzde 11.0 oranındaki büyüme gerçekleşti. Bu büyüme ekonomiyi geçen yıl indiği çukurdan çıkarmaya yetmiyor bile.

3) Halkımızın tüketim harcamaları 2008 yılının gerisinde. 
Yerleşik hane halkının yılın ilk yarısındaki toplam tüketim harcamaları sabit fiyat ile artmadı. Çünkü gelirleri artmadı. Tersine ne artan nüfus ne de azalan milli gelir nedeniyle kişi başı gelirler düştü. Yılın ilk 6 ayındaki toplam tüketim harcamaları şöyle:
– 2008 35.2 Milyar TL
– 2009 32.9 Milyar TL
– 2010 35.1 Milyar TL 

Görülüyor ki harcamalarda 2009 yılına göre artış var. Ama harcamalar henüz 2008 yıl rakamına ulaşamadı.

4) Gıda harcamaları da artmadı mı? 
Sabit fiyatlarla yılın ilk 6 ayında gıda harcamaları şöyle:
– 2008 9.5 Milyar TL
– 2009 9.4 Milyar TL
– 2010 9.5 Milyar TL 

İki yılda nüfus 1.8 milyon artmış iken gıda harcamaları aynı. Denmek ki insan başına düşen gıda harcaması gerilemiş.

5) Giyim, mobilya harcamaları nasıl? 
Giyim, ayakkabı harcamalarında gerileme var. Yılın ilk 6 ayındaki harcamalar 2008 yılında 2.7 milyar TL idi. 2008’de 2.1 milyar TL oldu. 2010’da 2.4 milyar TL olarak gerçekleşti.
Giyim harcamaları azalırken mobilya harcamalarında artış var. 2008 yılının ilk 6 ayında 4.2 milyar TL olan mobilya harcamaları, 2009 yılında 3.7 milyar TL’ye gerilemişken, 2010 yılında 4.5 milyar TL’ye yükseldi. 

6) İnşaat piyasası canlanıyor mu? 
Yılın ilk 6 ayında 2008 yılında kamu ve özel inşaat harcamaları 5.2 milyar TL iken 2008 yılında 4.1 milyar TL’ye geriledi. 2010 yılında 4.7 milyar TL oldu. İnşaat piyasası henüz kriz öncesi çizginin altında.
Son söz: Milli gelir artmıyor. Hem milli gelir artmadığı hem de nüfus çoğaldığı için kişi başı gelir düşüyor. Soru şu: Bu durumda nasıl oluyor da lüks otomobil, pahalı mobilya satışlarında, lüks konut piyasasında canlılık var… Cevap şu: Gelir dağılımındaki çarpıklığı unutmayınız. Kriz dönemlerinde bu çarpıklık daha da artar. Zengin daha zengin, fakir daha fakir olur.”

Gungor Uras 

Global Marka Olmada Turkiye yolun neresinde ..!!!!

Degerli Arkadaslar,

Global Marka olmada ismin payi vardir, ama % 5 leri gecmez..
Dunyada Global marka olmus firmalara baktigimizda diger % 95’i soyle siralamak lazim..
1. Ulke
2. Ulkenin vatandasi
3. Markaya verilen tesvikler..
4. Risk sermayesi ..
5. Argesa’ya ayrilan kaynaklar..
6. Uretimin alt yapisi olan demokrasi, saydamlik..
7. Global oyuncu olabilmek icin halkinin, kurumlarin ve yarginin yabanci sermayeye bakis acisi
8. ULke olarak disariya yapilan yatirimlarda arkanda kamu oyu ,tesvikler ve siyasi destegin olmasi ..

Yani Global marka olmanin cok ama cok onemli marhaleleri var.. Bizde avrupaya girmis markalarimiz var, dunyaya girmis hic bir markamiz yok..
Amerika’da marka tesvigi alan firmalarimiz var ama yilda 2.2 milyon dolarlik tesvikle marka olmak , global oyuncu olmak mumkun degildir..

80 den sonra dis ticaret yapan bir ulkede gelinen yeride basari kabul etmek gerekir, Global marka olma yolunda hemen bu islerin olmayacagini bilmekte basaridir, nasil olmasi gerektigi konusunda sanirim ortada tam bir mutabakat yoktur.. Yerli markalarimiz olustu, bunlarin bazilari sinirlari asti , global marka olma yolunda henuz yolun basindayiz…

Marka olmak icin isim projenin sadece bir ayagidir, dogru ismin avantaji vardir.. Ama uretim hatti yerli isimle cok basarili olmus, Toyota gibi orneklerdede bu engelde asilarak marka olunur, engel degildir.. Ama size burada bir ornek verecegim.
Yogurt turklerin sanirim ovunecekleri ve kendilerine ait bir urundur.
Amerikada cok basarili iki genc Kraft’dan fabrika satin alarak , yogurt, peynir uretimine gectiler..
Adi Cobani ama bu yogurdu Greek yogurt diye satiyorlar, onlara kizmamak gerekir..
Greek , TUrkiyeden daha onemli bir marka, eger sizin ulkeniz onemli bir marka degilse, hem insan kaliteniz, hem ticari anlayisiniz, hem uretim kaliteniz iyi degilse, arkaya dolanip iki puan alanlar cok yerde ondeyse siz en iyi ismi, en iyi urunude cikarsaniz o isimle eger arkaniza devletin destegini almazsaniz o zaman uretici secmede
Greek veya Italyani secer… ULke olarak marka olmamiz lazim..

Mesut Ozil turk markasi, cunku ana vatani turkiye ama turk kokenli bu arkadas ne yapti, alman takimini secti , alman milli takiminda zirve yapti ve vitrine dunya kupasinda cikti, 50 yil sonra dunya kupasinda oynamis bir takim yerine marka olmus bir ulkeyi secti sonuctada Real madrid’e transfer oldu..

Turkiye iste boyle bir yol ayriminda, Tasarimci bir ulke olarak global dunya markalari yaratip , dunyada bir cok ulkeyi uretici gibimi kullanacak yoksa bugun yaptigi gibi tasaronluk yapmayami devam edecek…

Bence en onemli yol ayirimi burada…!!

Sevgi,saygi ve selam ile

Mujdat guler

HSYK Yeniden Oluşturulurken: Hanefi Avcı Ne Diyor?

HSYK Yeniden Oluşturulurken: Hanefi Avcı Ne Diyor?

Sevgili okurlarım, Anayasa Değişiklik Paketi kabul edildi.

Şimdi HSYK ve Anayasa Mahkemesi yeniden oluşturulacak.

Bildiğiniz gibi, HSYK yargıç ve savcıların atamalarını yapıyor.

Başkanı da Adalet Bakanı.

Üstelik Adalet Bakanı, Teftiş Heyeti’ni de kontrol ediyor, müfettişleri sadece istediği konularda kullanma yetkisi var.

Şu anda, hepimizin can ve mal güvenliğini, özgürlüğünü koruyacak olan Türkiye’nin adalet mekanizması yeniden düzenleniyor.

Bu aşamada Hanefi Avcı’nın Cemaat ve Türkiye’nin adalet mekanizması hakkındaki görüş ve eleştirilerini anımsamak çok yararlı olabilir.

***

Hanefi Avcı’nın Angora Yayınevi tarafından 2010 Ağustos’unda yayınlanan ve derhal “En Çok Satanlar”listesinin başına oturan “Haliç’te Yaşayan Simonlar” adlı kitabıFethullah Gülen Cemaati’nin başta emniyet ve yargı olmak kaydıyla devleti nasıl ele geçirdiğini anlatıyordu.

Avcı kitabının sonunda devletin Cemaattarafından ele geçirilmesine karşı ne gibi önlemler alınabileceğini 580-586’ıncı sayfalarda tartışıyor.

Bu önerilerin savcı ve yargıçlara ilişkin bölümleri çok çarpıcı.

Bu nedenle ben de doğrudan yaptığım alıntılarda bu bölümleri siyah ile vurguladım:

“1) Öncelikle istihbari dinlemeler ciddi olarak araştırılmalı, kişileri tehdit ve şantaj amaçlı kanunsuz olarak dinleyenler tespit edilmeli. Bunun için sahte isimle, kimliği bilindiği halde IMEI numarası ile yapılan dinlemeler belirlenerek kimi takip etmek için yapıldığı ortaya çıkarılmalı, böylece kimlere tuzak kurulduğu veya kurulmak istendiği belirlenmelidir…

Böylece bugün başta Ergenekon, Balyoz, Erzincan davası, vb. ile Emniyet Genel Müdür Yardımcıları aleyhinde açılan şaibe altındaki benzeri bütün davalar ve delilleri hem şaibeden arınarak ortaya çıkar, hem de uydurma olanlar ayıklanır, doğru olanlar da netlik kazanır.

Diğer yandan da hukuksuz dinleme yapanlar, iftira atanlar, insanların özel hayatlarına nüfuz edenler, gizli çekilen fotoğraf ve videoları, telefon konuşmalarını internette yayanlar ortaya çıkarılarak hesap sorulabilir… (ss.580-581)

2) Polis, Jandarma ve MİT teşkilatının vatandaşlara yönelik dinleme işlemleri mutlaka denetlenmelidir, bir defaya mahsus denetim değil, sürekli bir denetim mekanizması kurulmalıdır…. (ss.581-582)

3) Özel yetkili mahkemelerin tüm hâkim ve savcıları emsali hâkim ve savcılarla değiştirilmelidir, bu sağlanmadan cemaate muhalif olan hiç kimsenin özgürlüğü ve hayatı güvencede olamaz.

Uzun süreden beri cemaat, sistemin hassasiyetini kullanıp son 5-6 yıl içerisinde tavassutla her hâkim ve savcı kararnamesinde özel yetkili mahkemelere belli oranda cemaate mensup hâkim ve savcıları yerleştirmiştir.

Bugün bu mahkemelerin savcı ve hâkimleri her olayda görüldüğü gibi hukuku hiçe sayarak insanların hürriyetlerini tehdit ediyor…

Özel yetkili mahkemelere son 6-7 yıl içinde atanan tüm savcı ve yargıçlar hemen değiştirilmelidir, mevcut kadro ile adalet mümkün değildir…(ss.582-583)

4) Adalet Bakanlığı’nda cemaat taraftarı olduğu herkesçe bilinen Teftiş Kurulu Başkan Yardımcısı ve başta il savcılarını ve diğer savcı ve hâkimleri hiçbir hukuki şüpheye dayanmadan dinlettiren cemaat yanlısı müfettişler bu görevlerinden uzaklaştırılmalıdır…. (s.583)

5) Basına el altından sızdırılan bilgilerle ve fısıltı halinde yayılan dedikodularla bir kamuoyu oluşmaktadır. Cemaatin dört koldan başlattığı propaganda karşısında hedef olan hâkim, savcı, polis müdürü, muvazzaf veya emekli askerlerin tek tek kendilerini koruma ve savunma imkânları yoktur. Devlet bu kişileri korumalı, kendilerini savunmaları için imkân vermelidir… (s.585)”

***

Sevgili okurlarım, Avcı’nın satırları dehşet verici.

Şimdi adalet mekanizması böyle bir durumdayken, AKP iktidarı acaba HSYK’nin yeniden oluşturulmasında nasıl bir yol izleyecek?

Bu mekanizmayı bağımsız ve tarafsız, evrensel bir adalet mekanizması haline mi getirecek yoksa Gülen Cemaati’nin doğrudan mutlak emrine mi verecek?

***

Avcı kitabında, “Ne Yapılabilir” başlığı altında, anlattığı önlemlerden önce şöyle diyordu:

“Maalesef bu gruba karşı çıkmak çok kolay değil.

Bir anlamda Fethullah Hoca’nın insafına kalınmıştır.

Çok abartıyorsun, bir iki cemaat mensubu kamudaki görevlerinden alınır ve sorun pek kolay halledilir diye düşünenler, cemaati tanımadıklarından, cemaatin elindeki bilgilerin mahiyetini bilmediklerinden ve en gizli yerlere kadar sızmış cemaat mensuplarının neler yapacağını anlayamadıklarından durumun ciddiyetini tahayyül edemiyorlar.

Bugün adları duyulan, cemaatin hedeflerine uygun hareket eden kamudaki polis, hâkim ve diğer yöneticilerin aslında cemaat açısından hiç önemli olmadığı, hepsinin bir anda değişmesinin hiçbir şey ifade etmeyeceği, asıl gizli kalmış, en mahrem yerlere sızmış hatta ters düşünce ve fikirde olduğu zannedilen cemaat elemanlarının ne olacağı önemlidir.” (s.580)

***

HSYK’nin yeni yapısının oluşturulması çok ama çok kritik bir iş.

Bakalım Hanefi Avcı’nın kaygıları giderilecek mi…

Yoksa bu kaygılar yeni yapılanmada daha da artacak ve herkesin yaşamını tehdit edecek bir adalet mekanizmasının mı temelleri atılacak?

Emre Kongar