ABD ile işler nasıl düzelir?
24 Ağustos 2010
Geçen hafta ABD Temsilciler Meclisi’nden İstanbul’a gelen bir heyetin mensuplarıyla yaptığımız sohbet, Kongre’nin Türkiye’ye bakışı konusunda oldukça karamsar bir tablo serdi gözlerimizin önüne…
Demokrat bir temsilcinin yardımcısı, halen Kongre’de esen havanın “mart tezkeresi” dönemini anımsattığını ve “Türkiye’nin bir müttefik olarak güvenilirliğinin sorgulandığını” belirtti. Onun deyişiyle “Bu ortamda Kongre’nin, Türkiye’nin BM Güvenlik Konseyi’nde İran’la ilgili yaptırım karar tasarısına karşı oy kullanmasının şokunu atması kolay olmayacak…”
Diğer bir Demokrat da, İran’ın yanı sıra Erdoğan Hükümeti’nin bir süreden beri İsrail’e karşı “sistematik şekilde” izlediği politikanın da Kongre’de kuşku ve kaygı yarattığını söyledi ve “Türkiye Meclis’te birçok dostunu kaybetti” dedi…
Bu sözler, ABD Kongresi’nin Türk dış politikasını ne şekilde algıladığını göstermesi bakımından kaygı verici. Öyle anlaşılıyor ki, Türkiye’nin Kongre’de kredibilitesi bir hayli düşmüş durumda. Bu ise Türkiye ile ilgili bir müzakere veya karar noktasına gelindiğinde, ciddi bir pürüz yaratabilecek bir faktör…
Yönetim cephesi
Başkan Obama’nın Başbakan Erdoğan’a iki ay önceki görüşmesinde, bu durumu aktarmış olması boşuna değil.
Aslında yönetim çevrelerinin özellikle İran meselesinde ve ayrıca İsrail konusunda, Erdoğan Hükümeti’nin tutumundan rahatsızlık duyduğu bir sır değil. Bu daha önce ABD yetkililerince de dile getirildi.
Kuşkusuz yönetimin bu olup bitenler karşısındaki tavrı, Kongre’ninkinden farklı. Yönetim, Türkiye’yi “kaybetmemek” için daha pragmatik ve yapıcı bir duruş sergilemek zorunda. Kaldı ki, ABD’nin Türkiye ile ortak çıkarlara ve benzer görüşlere sahip olduğu başka konular ve işbirliği alanları da var.
İşte Türk diplomasisi böyle bir ortamda, son iki olayın zedelediği Türk-Amerikan ilişkilerini “tamir” etme çabasını gösteriyor. Halen Washington’da bulunan Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu ve iki yardımcısının amacı, ABD yetkililerine iki ülkeyi ilgilendiren tüm konularda Ankara’nın pozisyonunu etraflıca anlatmak, pürüz yaratan konularda da mümkün olduğu kadar ortak bir zemin bulmak veya görüşleri birbirine yakınlaştırmaktır.
Yönetim cephesinde bu önemli ölçüde sağlanabilir. Aslında gerek Obama yönetimi, gerekse Erdoğan Hükümeti, arada bazı pürüzler çıksa da ilişkileri geliştirmek iradesine sahip.
Kongre cephesi
Ama Kongre cephesinde durum farklı. Semih İdiz’in dün belirttiği gibi ilişkilerde asıl sorun, Kongre’den kaynaklanıyor.
Daha önceki deneyimler de gösterdi ki Kongre’yi “ikna” etmek yönetime dert anlatmak kadar kolay değil.
Peki bu nasıl olacak? Bunun bir yolu, yönetimi devreye sokmak, onun Kongre üzerinde baskı yapmasını sağlamak. Ama bu sağlansa bile, Kongre’yi yola getirmek her zaman mümkün olmuyor… Bu bakımdan umutları sadece yönetimin baskı yapmasına bağlamak doğru değil.
Kongreyi direkt olarak ikna etmeye çalışmak gerek. Bunun da çeşitli yöntemleri var. Kongre’den mümkün olduğu kadar çok kişinin Türkiye’ye davet edilmesi, etkin yöntemlerden biri. Türkiye’yi ziyaret edenlerin bazen fikir değiştirdiklerini bilenlerdeniz…
Ancak Kongre’de ve diğer çevrelerde de Türkiye’nin “güvenirliği” konusundaki olumsuz havanın değişmesi için, hükümetin dış politika yaklaşımında ve üslubunda bazı ayarlamalar yapması şart. Bu ayar yapılmadıkça, “ikna” turları, ilişkileri “tamir” etmeye yetmeyecektir.
Sami Kohen
Milliyet